20.02.2020 16:27:48

Dinçay DOĞAR

Liyakatin Dini, İmanı, Mezhebi, Irkı, Yoktur, Erbabı Vardır

Güce, güçlüye, güçlülere Asürekli yakın durarak hayatlarını olağan durumlarının üzerinde sürdürmeye çalışanlar genel durumlarının üzerinde misyonlara atandıklarında maalesef yetenekleri doğrultusunda vizyon sergileyerek hem kendileri hem de atandıkları kurumlara liyakat anlamında eksi yazdırırlar.

Klasik bir deyimdir, koltuklar/makamlar insanları şereflendirmez, insanlar koltukları/makamları şereflendirir derler.

Kişiyi ehli liyakate uygun makama getirmezseniz, kurumu zarara sokarsınız.

Kişiyi liyakatinin altında veya üstünde bir makamda tutarsanız hem kişi hem toplum gözünde kuruma olan güveni sarsmış olursunuz.

Büyük oğlumla yaşıt bir doktor arkadaşım vardı.

Eşimin hastalığı ile ilgili zor günlerimde aylarca yanımda oldu, yanımdan hiç ayrılmadı. Gençti… Ataktı… Doğruydu… Dürüsttü…

Sohbetleriyle beni yaşama ve kendini her geçen belli eden kaçınılmaz sona karşı zinde tutmaya çalıştı.

Zaman içinde baba evlat gibi olduk.

Bir gece yarısı bazı doktor arkadaşlarla otururken emaneti liyakat sahibine teslim edilmesinin nerden geldiğinin öyküsünü anlattı.

Anlattığını özetle yazıyorum; Osman Bin Talha müşriklerdendir,  Sidânet veya Hicâbet diye adlandırılan Kâbe’nin bakımı görevini sürdürmektedir, ailesi peygambere karşı savaşmıştır.

Yani göre bir nevi Kâbe kayyımlığıdır.

Mekke alındığında Peygamberimizin yanında Hz. Ali de vardır. Peygamber Hz. Ali’den Kabe’nin anahtarını alıp gelmesini ister. Hazreti Ali, Osman Bin Talha’ya gider, anahtarları ister, ama o vermek istemez, zorla da olsa elinden alır, anahtarı peygambere götürür.  

Hazreti Ali dâhil Peygamberin etrafındaki çok kişi, içlerinden, anahtarın kendilerine verilmesini umut beklerler, Ama Peygamberimiz Hz. Ali’ye “Şimdi bunu al tekrar Osman bin Talha’ya götür” der.

Yani Kâbe’yi tekrar Osman Bin Talha’ya emanet eder.

O’nun müşrik olduğunu ima ederek, ondan aldık, tekrar ona vereceğiz, bunun hikmeti nedir diye sorunca peygamberimiz,

-Ya Ali, sen anahtarları yolda bana getirirken, Yüce Allah, dostum Cibril ile bana ”Emaneti Ehline Veriniz!” vahyini gönderdi. Kâbe’nin anahtarları uzun yıllardır Osman Bin Talhâ ve ailesindedir. Onlar Kâbe’nin nasıl temizleneceğini, nasıl sahip çıkılacağını daha iyi bilirler. Emanetin ehilleri onlardır der.

Anahtarlar tekrar Osman Bin Talha’ya iade edilir.

Peygamber ahlakından bahsedenler, gerçekten yürekten peygamber ahlakını özümseyerek konuşuyorlarsa bir kere daha yukarıdaki satırlara dönüp tekrar okusun.

Peygamberimiz, Ali benim yakınımdır, bu anahtarlar en çok O’na yakışır dememiştir.

Ebubekir, Osman, Ömer benim dava arkadaşımdır, bu anahtarlar en çok Onların hakkı dememiştir.

Osman Bin Talha gayrimüslimdir, O’na teslim edilemez dememiştir.

Belki de İslamiyet’in bu kadar çok yayılmasının sebebi Allahın peygamberinin ayetleri yaşamına ve karakterine en düzgün şekilde entegre ederek kamusal alana yaygınlaştırma gayretinden kaynaklanmaktadır.

Liyakatin dini, imanı, mezhebi, inancı, ırkı yoktur, erbabı vardır.

İşi erbabına verirseniz kuruma güveni, topluma güzel ahlakı, sevgiyi, saygıyı yerleştirirsiniz.

Erdemin halkalarını birbirine ekledikçe o zincir özgürlüğünüzün ve gelişmiş demokrasinizin, bir arada huzur içinde yaşamanın ahlakı olur.

Emaneti liyakat ehline teslim ederseniz yaptığınız işi kişiselleştirmekten çıkartıp, kamusal boyuta taşırsınız.

Daha hızlı, daha aktif, daha seri icraat yapmak için eşit şartlarda yakınlarınıza tolerans tanıyabilirsiniz.

Ekip çalışmasının temel kurallarından biri budur.

Lakin size yakın diye görme engelli biri ile uzağı göremezsiniz, bedensel engelli ile maratona katılamazsınız.

Böyle bir şey yaparsanız önce o kuruma, sonra sırasıyla kendinize, o kişiye, topluma, devlete, millete zarar verirsiniz, nifak sokmuş olursunuz. 

Yazım öncelikle ilimizdeki gazetecilik kurumuna…

Gazetecilere…

Halk Üniversitesi olarak kabul ettiğim gazetecilik (ve köşe yazarlığı) ehil ellerde değilse, gazetecilik değil, kağıt üretiyor, paçavra satıyorsunuz, zevahiri kurtarmaya çalışıyor, idare-i maslahat yapıyorsunuz demektir.

Gazeteciliği kurumsallaştıramazsanız, etik değerlere kavuşturamazsınız, tokatçıların eline bırakıyorsunuz demektir.

Bu noktadan hareketle bu yazımı diğer özel/devlet kurumları ve kuruluşları için de düşünebilirsiniz. 

Çünkü gidişat hiç iyi değil.


TÜM YAZARLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.