Mehmet ERDİL

Tarih: 19.10.2024 07:57

NE KÖTÜ GÜNLERDİ!

Facebook Twitter Linked-in


 

NE KÖTÜ GÜNLERDİ!

 

Yıl 5 Şubat 2010 Perşembe ve Saat 23:00 idi.

Kanaltürk tv de Ters Cephe isimli program bütün hararetiyle sürüyordu.

 

Konu, başörtüsünden Y.A.Ş a, yargısızlığa ve Y.A.Ş. mağdurlarına geliyordu.

 

Prof. Dr. Ümit Özdağ Y.A.Ş. mağdurları için; -Savunmaları alınıyor!

Alınmaz olur mu efendim! Evvela ikaz ediliyorlar sonra atıyorlar! Diyordu.

 

Bendeniz katılımcıları pür dikkat dinliyordum.

 

İçimden, yalanın batsın utanmaz adam, bunu yaşayan benim! Ben hiç ikaz edilmedim! bir tek ikaz edileni de duymadım…!

 

Diğer konuşmacı, Eğer Y.A.Ş kararları yargıya açılırsa, yargı kararı neticesi tekrar T.S.K ya dönerlerse olmaz efendim, olur mu efendim! Disiplinsizlik olur! Kapalı kalmalı... Diyordu.

 

Bizim mahalleli bildiğimiz muhafazakâr yazar ve hukukçu! Fikri Akyüz, “hepimiz askerlik yaptık, ben kısa dönem askerlik yaparken bir Üsteğmenimiz vardı bir gün bize sabunları tuvalete atmayın dedi, bende manyak mı bu adam dedim, sonra anladım ki, bir birikimin bir tecrübenin neticesinde bunları söylermiş! Üsteğmen haklıymış! dedim...! Diyordu. Allah aşkına bu nasıl ifadeydi! Anlamsız ve çocukça.

 

 

Tv başında sıkıntıdan sıkıntılara giriyordum! Adamlar sallayıp duruyordu…!

 

 

Sonra, Ümit Zileli isimli zat! Zaten Y.A.Ş Kararlarının yargıya kapalı kalmasını, vicdani ve hukuki değil de ideolojisi gereği gayet olağan gördüğünü, gerekçe sunmadan salt bir ifade ile apaçık söylüyor ve uygulamaya taraf çıktığını rahatsızlık duymadan deklare ediyordu!

 

Ümit Zileli’nin beyanı beni hiç şaşırtmıyordu!

 

Zira dindar insanlar ağızlarıyla kuş tutsalar onu etkilemez, adaletin dahi onların lehinde tahakkuk etmesini istemeyen bir duruşu olan, demokrat görünümlü bir militandı.

 

Sonra yine bizim Fikri Akyüz’e geliyordu sıra! Yahu mübarek bari sus! diyordum içimden, o ise kem küm diyerek devam ediyordu;

 

-Askerlikte demokrasi olmaz! Zileli ye, -bende sizinle aynı düşünüyorum! eyyamcılığı ile selam çakarak birde misal veriyordu!

 

Mesela Komutan sola dön dediğinde, demokrasi var dönemem diyemez diyor! Cahilce ifadeler kullanıyordu…

 

Sanki nüfus müdürü memuruna şu doğan bebeği kütüğe kaydet dediğinde memur demokrasi var kaydedemem demeye hakkı varda! Diye kimse demiyordu!

 

 

Şu verilen misallere bak! Breh breh Diyordum!

Seviye yerlerde idi!

 

Hem Askeri mahkemeler, Askeri Hâkimler ve Savcılar sahi! Ne için varlar? Y.A.Ş a niçin ihtiyaç duyulmuştu! Diye soran her nedense bir insaflı ve vicdanlı adam çıkmıyordu!

 

Muhafazakâr! Bilinen Of lu Fikri Akyüz, şaşırtan konuşmalarına devam ediyordu;

 

Mesela asker nöbetinde namaz kılıyor biri onu görüp haber veriyor sonra ordudan atılıyor! Diyordu. Hasbunallahi…

 

Eğer nöbette namaz kılıyorsa, bu bence de olmaz suç işlemiştir tabi, diye ekliyordu! Kaş yapacağım derken gözleri yerinden çıkarıyor, zırvalama da tavan yapıyordu…!

 

Of’lu Fikri Akyüz, iki namaz arasında dünyanın vakti olduğunu bilmesine rağmen! Böyle misalle namazı illâ nöbete denk getiriyordu!

 

Kaldı ki nöbeti, Subay ve Astsubay tutmaz, erler tutar, onları da zaten atmıyorlar! öyle bir kaide olsaydı tüm erler, ateisti dâhil bu görevden kurtulmak için toplu namaza durmaktan kesinlikle geri kalmazlardı!

 

Büyük bir hayal kırıklığı yaşıyordum!

 

Yahu, bu adamlar askerlik yapmadılar mı? Veya bir YAŞ zede ile konuşmadılar mı? Hay Allah diyordum.

 

Rasim Kütahyalı yı kısmen istisna sayarsak,

 

Y.A.Ş ve YAŞ zedeler hakkında bu kadar bilgisizlikleri olmalarına rağmen konuşmadan ve iftiradan geri kalmıyorlardı!

 

Hani, insanlar çocuk kandırmak için basit ve saçma saçma şeyler söylerler ya…

 

Bu beyefendiler de vakayı izleyicilere aynı usullerle satma çabasında çok efor sarf ediyorlardı!

 

 İzlerken ünvanları adına çok hicap duyuyordum!

 

Oysa soruna, kendilerine ve kimliklerine yakışır şekilde hukuki, demokratik, insani, vicdani ve evrensel normlar kıyaslamalarıyla bakabilirlerdi, bunu yapmadılar!

 

Onlar bu başarılı 1632 Y.A.Ş zedenin gasp edilmiş haklarını ve yargısız infaza tabi tutulmuşluklarını, gelişmemiş ülke aydınları psikolojisiyle ve postal yalayıcılığı güdüsüyle alenen çiğnemekten çekinmiyorlar dı.

 

Programın bitimine kadar beklemeye tahammül edemedim, Katılımcıların Araştırmacı gazeteci ve bilim adamlığı kimliklerini sabaha kadar sorgulayıp uyuyamadım!

 

O yıllar çok acımasız ve kamuoyu önünde olan bu insanlar çok insafsızlar dı! Bu düzenin böyle gideceğinden çok emindiler!

 

 Hepsi silinip gittiler!

Şimdi;

 

Bütün bu yaşanan acı ve haksızlıkları unutup, ağzımıza çalınan bir parmak bal a teşekkür etmekle birlikte bu bir parmak balla iktifa etmemizi isteyenlerin şunu bilmesini istiyoruz.

 

Hak bir bütündür parçalanamaz!

 

Ya hükümet bu hukuksuzluğu es geçiyor!

Ya da temsilciliğimize soyunan dernek! konuyu hükümetimize tam anlatamamış veya anlatmamıştır! Diyoruz.

 

Şerefini düşünen hiçbir yaş zede bu aşağıda özetlenen haklarından asla vaz geçmemiştir ve vazgeçmeyecektir.

 

İstenilen makul meşru hukuki ve insani bir hakkın teslimidir!

 

1. Hükümetimiz; imzalı ve mühürlü ve özür beyan eden bir belgeyi devletimiz adına; hukukları yok edilen ve gelecekleri karartılan çocuklarımıza bırakacağımız en güzel miras olması hasebiyle her bir yaşzedeye, mağduriyetlerinin bedeli olarak vermelidir.

 

2. Geriye dönük, Oyak dahil hakları, başka herkese verdiği gibi Yaşzedelere de vermesi güçlü, demokratik ve hukukun üstünlüğünü esas alan, ismi Adalet olan ve her alanda ülkemize çağ atlatan başarılı hükümetimize ağır gelmemeli bu vebalden bir an evvel kurtulmalıdır.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —