Değerli okurlarım, 1921 yılından beri her yıl 8 Mart’ı Dünya Kadınlar Günü olarak kutlamaktayız. Ancak bu gün esasen bir kutlama değil anma günüdür. Zira 8 Mart 1857 tarihinde ABD'nin New York şehrinde 40.000 dokuma işçisi çalışma koşullarının iyileştirilmesi için grev başlatmışlar ancak polisin sert müdahalesi ve fabrikaya kapatılarak yakılması sonucunda 120 kadın işçi can vermiştir.Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden ClaraZetkin, 26 - 27 Ağustos 1910 tarihinde8 Mart'ınDünya Kadınlar Günü olarak anılmasını önerir ve bu tarihten sonra birçok ülke bu anma gününü kabul etmiş ve çeşitli etkinlikler düzenlenmiştir. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı yılları arasında bazı ülkelerde anılması yasaklanmış ancak tüm yasaklamalardan sonra olduğu gibi 1960'lı yılların sonunda gerek ABD’de gerekseBatı Bloku ülkelerinde daha güçlü bir şekilde gündeme gelmiştir.Bizim ülkemizde de 12 Eylül Darbesi'nden sonra cunta yönetimi tarafından dört yıl süreyle herhangi bir kutlama yapılmasına izin verilmemiştir. Ancak 1984'ten itibaren her yıl çeşitli kadın örgütleri tarafından organize edilen 'Dünya Emekçi Kadınlar Günü' kutlanmaya devam edilmektedir.
Değerli okurlarım kısaca neyi kutluyoruz daha doğrusu anıyoruz hatırlatmak istedim. Haksızlığı ve haksızlığa karşı kazanılmış hakları aslında hatırlatıyor bu gün. Çeşitli yollarla birbirimizi kutlarken aslında birbirimize neyi hatırlattığımızın farkına varalım. Bizler Türk Kadınları olarak Amerikalı kadınlardan daha mı az cefa çektik ve çekmekteyiz. Cumhuriyetle birlikte Türk kadını birçok hakka sahip olmuştur ancak bu gün elde edilen hakların yeterince genişletilemediği de bir gerçektir. Zira son yıllarda kadına uygulanan şiddetin boyutunda artış gözlenmektedir. Haksız gerekçelerle çocuklarının önünde şiddete uğrayan hatta hayatını kaybeden kadın sayısı her gün artmaktadır. Hala çocuk gelinleri, kaçırılıp zorla evlendirilen, okuma hakkı tanınmayan kız çocukları olması yüreğimizi kanatmaktadır. Yasalar bu sorunları çözecek yönde tekrar gözden geçirilmeli ve daha etkili kılınmalıdır. Eşinin, kızının, kız kardeşinin hayatına kasteden, yolda kılık kıyafetini beğenmedi diye şiddet uygulamadan çekinmeyen insanlara bu eylemlerinin sonucunda ağır şekilde cezalandırılacaklarının uygulamalar ile gösterilmesi şarttır. Aksi takdirde yaşayarak görüldüğü gibi önlemler etkisiz kalmaktadır. Kadın hakları konusunda özellikle kız ve erkek çocuklarımızın anaokulundan itibaren eğitilmesi şarttır.
Kadın istihdam tablosu da ne yazık ki parlak değildir. Saniye Dedeoğlu’nun “Eşitlik mi Ayrımcılık mı?” başlıklı yazısında Türkiye’de kadın istihdamının Avrupa Birliği ülkeleri ile karşılaştırıldığında, rekor denebilecek oranda düşük olduğuna, AB ile uyum sürecinde uygulamaya konan cinsiyet eşitliği politikalarının Türkiye’de kadın istidamı ve atıl kadın emeğini nasıl etkilediğinedikkat çekmektedir.Saniye Dedeoğlu’nun aşağıdaki tespitlerini sizlerle paylaşmak isterim.
“Bir paket anlayışı ile uygulamaya konan kanun değişiklikleri (eşit ücret, eşit davranma, doğum izni, ebeveyn izni, gece çalıştırma, esnek çalışma, çocuk bakımı vb.), çalışan kadınların yalnızca bazıları için etkili olmaktadır. Kadınların büyük çoğunluğu ise bu uygulamaların dışında kalmaktadır. Hatta bu uygulamalar, kadınların potansiyel istihdamını olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Ülkede var olan kadın istihdamına ilişkin özgül koşulları yansıtmayan bir dizi cinsiyet eşitliği politikası, uygulamada hem çalışan hem de emek piyasası dışında kalan kadınlara yönelik ayrımcılıkla sonuçlanabilmekte, var olan geleneksel toplumsal cinsiyet rollerini güçlendirebilmektedir. Bu da, kadınların çoğunluğunun ev kadını olarak atıl kalmasına ya da emeklerini enformel piyasaya düşük ücretle sunmasına yol açmaktadır.”
Değerli okurlarım daha etkili ve kadın hayatını pozitif yönde etkileyecek politikaların uygulandığı bir dünyada yaşamak dileğiyle haklarını savunduğu için ölen tüm kadınları saygı ile anıyor ve Dünya Kadınlar Gününüzü kutluyorum.
Y.Doç.Dr. Havva Altunçul
Adli Bilimler Doktoru