Celal DEMİRCİ

Tarih: 02.12.2023 16:20

STK ve Sendikaların Turnusolu Olarak Gazze Direnişi…

Facebook Twitter Linked-in

 

STK ve Sendikaların Turnusolu Olarak Gazze Direnişi…

Neden Etkisiz Kaldılar?

 

Celal Demirci’den İsrail’in Gazze’de işlediği soykırıma karşı Türk STK ve Sendikalarının koyduğu tepki üzerine bir değerlendirme yazısı…

Maskeler düştü

Maskeler ardı ardına düştü

Kaçacak yer kalmadı

Ey ilahi! Tecellin gelsin

Kaçacak yer kalmadı

              Mahmut Derviş

İsrail destekçisi hükûmetlerce yönetilen ve halkı Müslüman olmayan kimi Batı ülkelerinde Filistin’e destek eylemlerinin kitlesel boyutunu ve eylemlerdeki yaratıcı fikirleri, İsrail’e destek veren firmalara tepki olarak gerçekleştirilen boykota desteği görünce hem seviniyor hem de şaşırıp kalıyoruz.

Elon Musk: “Disney beni Gazze’ye destek vermemem konusunda tehdit etti.” dediğinde ABD’de 450 bin Disney abonesinin aboneliğini sonlandırdığı ifade ediliyor.

Gazze’nin işgal edildiği bir dönemde Newyork’ta, Washinton’da, Londra’da, Sidney’de, Galasgow’da, Stokholm’de, Paris’te Batılı hükûmetlerin para, hapis ve sınır dışı etme cezalarına karşın meydan okuyarak meydanları dolduran ve İsrail’i protesto eden yüzbinleri izliyoruz, televizyonlardan… 

Filistinlilerle aynı dine mensup olmamıza, aynı coğrafyada yaşamamıza, yüzlerce yıl bize/Osmanlı’ya bağlı bir belde olmasına, İzzettin El Kassam’ın bir Osmanlı askeri olmasına ve İsrail’in bu tutumunun gelecekte bizim için de bir tehdit barındırmasına rağmen Gazze’nin işgali konusunda ülkemizde ortaya konulan tepkilerin beklenenin çok altında olmasının şaşkınlığını yaşıyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımızın çağrısıyla gerçekleşen miting dışında ülkemizdeki sivil toplum kuruluşlarının, milyonlarca üyesi olduğuyla övünen sendikalarımızın; kitleler üzerinde en haklı ve hassas olduğumuz bir davada bile ciddi karşılığının olup olmadığı sorgulanmaya başlandı. Bu yapılar, vatandaşın kendiliğinden bireysel olarak gerçekleştirdiği boykot eylemini sahiplenmeye çalışmanın dışında özgün, bağımsız yaratıcı düşünceyi yansıtan bir eylem örnekliği gösteremediler. Ülkemizin sivil toplum kuruluşlarının bu etkisizliği sorgulanmalı ve üzerinde düşünülmelidir.

Güzide sivil toplum kuruluşlarımızın sözüm ona birer SDK’ya yani sivil devlet kuruluşuna dönüşmelerinin bu duruma düşmelerine olan etkisi de tartışılmalıdır. Devlet tabii ki bizim devletimiz, ancak sivil reaksiyon gerektiren konularda da sağa sola, yukarıya aşağıya bakma, konjonktürü kollama, ne derler acaba? Endişesiyle “Bekle gör politikasına” yönelme vakıf, dernek, cemaat, oda, sendika vb. yapılara olan güveni sarsıyor. Adeta sivil devlet kuruluşuna dönüşen kimi yapıların, kamudan rant ve kadro beklentisine girerek daha büyük imkânlarla daha geniş kitlelere, daha iyi hizmet verme(!) Arzusu; toplumda, bu yapıların hak ve adalet arama ilkesiyle hareket ettiklerine duyulan inancı da yok ediyor. “Haklıyı güçlü kılma”nın yerini “Adamını güçlü kılma”nın aldığı delege demokrasisinin kuralları, bu yapıların toplum nezdindeki itibarını da tüketiyor.

Gazze’nin işgali ve yürütülen soykırım, adeta bunun turnusol kâğıdı oldu. Abilerinden, liderlerinden, şeyhlerinden, büyüklerinden, başkanlarından talimat beklemeden; bireysel olarak özgün iradeleriyle meydanları hınca hınç dolduran o bireyselci olmakla suçladığımız Batı halklarının, yönetimlerinden farklı olarak vicdanlarını yitirmediğini gördük hayretle… Kendi hür iradeleriyle meydanlara çıktılar ve soykırımı lanetlediler, boykot yaptılar. Filistin için şarkılar/marşlar bestelediler. İntifada ile özdeşleşen Filistin’in "Dabka" dansı eşliğinde söylenerek tüm dünya sivil haklarının ortak marşına dönüşen "Leve Palestina, Krossa Sionismen" (Çok yaşa Filistin, kahrolsun Siyonizm) isimli Filistin direniş şarkısının İsveççe olması bile bize çok şey söylüyor. Şarkının yazarı/bestecisi George Totari’nin diğer Filistinliler ve solcu İsveçli müzisyenlerle birlikte kurduğu sosyalist görüşteki “Kofia” grubunun seslendirdiği şarkı, İsveççe bilen bilmeyen herkesin dilinde… 

İşte kültürel iktidar denilen şey budur. Kültür, sanat, edebiyat alanında üretiminiz varsa, özgün iradenizle bağımsız ve benzersiz eylemler gerçekleştirebiliyorsanız bu dünyada varsınız. 

Bunları yapamıyorsanız; Türkiye’nin en büyük sendikası da olsanız Dünya’nın en büyük metropolü İstanbul’da bile o şehirdeki yönetim kademelerinizin sayısından bile az olan 100 kişiyle slogan atar, özgün olsun düşüncesiyle boynunuza taktığınız Ebu Ubeyde’nin o kırmızı renkli keyfiyeyi niçin taktığını bile bilmeden “Ne güzel eylem yaptık.” Diye avunarak dağılırsınız. Kitlenizin o eyleme bile neden destek vermediğini sorgulamak istemezsiniz. Çünkü bu sorgulamanın sonucu sizin rahatınızı, huzurunuzu kaçırır. Profesyonel ayrıcalıklarınızdan dolayı bu işin kitleler tarafından artık sizin omuzlarınıza yıkılmış olduğunu anlamak istemezsiniz.

Filistin halkının direnişinin Dünyada uyandırdığı dönüşüm ve İslam’a ilgi: Bizlere, maddi imkânlara sahip olma adına terk edilen alanların, haklılık zemininin aslında nasıl ağır bir kaybedişe neden olduğu gerçeğini de gösterdi. Gazze Direnişi’nin sonuçları; kadro uğruna, rant uğruna, güç ilişkileri uğruna, konjonktür uğruna, strateji, taktik, teknik, maddi imkânlar uğruna terk edilen haklılık zemininin bedelinin; kitleler içinde yalnızlaşmak ve kendi kitlemiz tarafından terk edilmek olduğunu acı biçimde gösterdi.

Akredite kuruluş haline gelen kimi sivil toplum örgütleri ve sendikaların yöneticileri; adeta holdingleşen yapılardaki koltuklarını sağlama almak uğruna delege demokrasisi üzerinden kendi destekçilerini korumak için adaleti/liyakati katlediyorlar. Bu eylem, hem teşkilatlar içinde hem de referans merkezleri vasıtasıyla gerçekleştiriliyor. Vasatlığın, bu liyakatsizler eliyle gerek sivil toplumda gerekse kamusal alanda yer edindiğini, egemen kılındığını gören kitleler, tepkilerini bu yapıların yer aldığı/organize ettiği etkinliklerden kendilerini çekerek ortaya koyuyorlar.

Sivil toplum kuruluşları ve sendikalarımızın maddi imkânlarının büyümesi; bu yapıların holdinge, yöneticilerinin CEO’ya dönüşmesi; hemen her şehrimizde eskiler, yeniler gruplaşmaları, kızgınlar, küskünler, dışlananlar, kahredenler kitlesinin her geçen gün büyümesine yol açtı. Gücü elinde tutanların eldeki imkânlarını kaybetmemeyi merkeze alarak etraflarında bir vasatlar ordusu oluşturmasına tepki olarak da büyük bir memnuniyetsizler kitlesi meydana geldi. Asıl üzerinde durulması gereken; bu kitle, bir zamanlar davanın çekirdek kadrosunu oluşturanlardan mütevellit bir kitle.

Bugün yaşadıklarımızın ve yaşayacaklarımızın en önemli nedeni; bu yapıların kamusal rant ve kadro merkezli yaklaşımı benimsemiş öngörü yoksunu pragmatist kadrolarıdır.

 

Celal DEMİRCİ

 

 

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —