18.07.2016 11:56:02

611

Ahmet Karayün

 Ülke olarak terör lanetinin verdiği acıyı iliklerimize kadar yaşıyoruz. Atatürk Havaalanında yapılan son saldırıyla bir kez daha yaralandık. ‘Türk boyun eğmez!’ Ülkemize ve insanımıza diz çöktüremeyeceklerini öğrenecekler. Küllerinden doğan bu milleti durduramayacaklar. Evet, terör tehlikeli bir durum ve küresel bir sorundur. Hatta son yaşanan terör olayının akabinde dostlarla aramızda şunun sohbeti geçti; Bir insan nasıl canlı bomba olur? Bu insanlar nasıl bir davaya inanıyor? Bunları hangi mekanizma eğitiyor? Sorular çoktu... Cevaplar da! Üniversitede girdikleri arkadaş ortamı, kurs görünümü altında aldıkları militanlık eğitimi, ailelerinden kopuşları, kazandıkları uyuşturucu, alkol gibi kötü alışkanlıklar ve birçok etmen çeşitli bakış açılarıyla ele alındı. Lakin ben farklı bir noktaya değinmek istiyorum. Malumunuz rahmet ve bereket ayı olan Ramazan’ı Şerif ’i geride bıraktık. Hasbelkader yolum İstanbul’a düştü. Evet, İstanbul’dayız fakat Büyükçekmece’de yaşayanlar İstanbul’a inmeyi iyi bilirler. Sur içi diyelim en iyisi. Gemi’de boğaz manzarası eşliğinde iftar programımız vardı. “Beşiktaş iskelesinden, Bahçeşehir Üniversitesi’nin önünden falanca gemiye bineceksiniz” dediler ve o gün dediklerini yaptık. Tabi gemiyi kaçırmamak için azıcık erken gitmek gerektiğinden Beşiktaş İskele çevresinde az biraz vakit geçirme şansımız oldu. Hava sıcaktı! Aç, susuz ve uykusuzdum! Bir aralık kendimi defilede zannettim. Havada uçuşan eteklerin altından göz kırpan külotların saldırısına uğruyorsunuz adeta. Ne yana dönseniz bir başka manzara. Bir aralık “İnsanlar buraya sevişmeye mi geliyor?” diye düşünmedim değil. Demek ki yol ortasında, insanlar içinde farklı bir haz alan fantezi sahipleri çoğunluktaymış. Ramazana dair herhangi bir emareye rastlayamıyorum İstanbul’da. Sokakta gözüme çarpan insanların büyük çoğunluğu yiyor, içiyor; ellerinde sigaralarını tüttürüyor. Restoranlar kapanırmış evvelden ramazan boyunca. Şimdi kaldırımlara taşan masalar hummayla yiyen insanlarla dolu. Bahçeşehir Üniversitesi’nin önündeki iskelede yerlere oturmuş, grup grup gençler çarpıyor gözüme. Çoğunun önünde bira şişeleri. Gayet olağan bir halleri var. İbadet ve bütün nefsani duygulara gem vurma ayı olan Ramazan’a ya da oruç tutan insanlara sözde de olsa ufak bir saygı anlamında alenen sokak ortasında değil de kapalı mekânlarında bu eylemlerini yerine getirmiyorlar. Heyhat gelin görün ki adım başı cami ile karşılaştığımız, her tarafı manevi bir tarihle bezeli İstanbul’un sokakları ramazan ayında bira festivaline katılmış gençleri çağrıştırıyor. Terörden tehlikeli olan işte bu gençliktir... İnanç ve imandan, gelenek ve değerlerden yoksun bir gençlikten daha tehlikeli ne olabilir? Bu ülke için en esaslı tehlike işte budur. Okusun diye üniversitelere gönderilen gençliğimizin beynini, bedenini nasıl uyuşturduğu, ahlaki değerlerden ve toplumsal davranış kurallarından nasıl uzaklaştığı ortadayken, terörden mi korkarsınız? Yarın ülkemin mahkemesinde ülkemin insanını yargılayacak yargıç olacak olan bu genç evvela berrak bir zihne sahip olması gerekmez mi? Şimdi bana, anlatmak istediğim şeyi anlamayarak “Sana ne be herkes özgür!” diyen olacaktır elbet. Ben de cevaben “Anlatmak istediğimi anlayamamışsın dostum!” derim. Zira ağaç yaşken eğilir ve bir nesli yetiştirmek için harekete geçme zamanı sıfır yaştır. Daha ana karnındayken bebek, dış dünya, gözlerini açacağı yer ve yaşam koşulları hazırlanarak başlanmalı eğitimine. Üniversite okumuş ama eşeklikten öteye gidememiş gençlerde mi suç? O gece kulübü senin, bu sokak arası benim sürten gençlikte mi, yoksa spor salonları, satranç kursları açmayan, o duru dimağları doğru bilgiyle doldurmayan, gerçek eğitimi vermeyen bizlerde mi? Velhasıl kelam bu tip yetişmiş gençler var ya; ülkemize terörden daha çok zarar verecektir. Fakat öyle aniden hissedemeyeceğimiz, bizi çöküşe götürecek bir ziyan. İçten içe güveler tarafından oyulmuş bir tahta dıştan pürüzsüz görünebilir lakin tek bir hamleyle un ufak olacağı kuşkusuzdur. “...Bir ramazan günü idi. Müslüman mahallesinde oturmakta olan bir Mecusi’nin çocuğu, daha Müslümanların ne yaptığını idrak edecek çağa gelmediği için oruçlu Müslümanların arasında ekmek yiyordu. Hemen babası, çocuğun bu halini fark etti ve; “Oğlum şimdi Müslümanların arasında yemek yenir mi? Onlar bugünlerde oruç tutarlar, bugünler onların mübarek günleridir” diyerek çocuğu azarladı ve eve gönderdi...” Bu gayrimüslim kadar bile hürmetli yetiştirmediğimiz evlatlarımızdan elbette bizler sorumlu olacağız.

Kalın sağlıcakla.


TÜM YAZARLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.