Türkiye’min Zavallı İnsanları!!
İçinde bulunduğun koşulların asıl sebebi sensin..Sustun! Hep dinledin! Kandırıldın! Emme basma tulumba gibi kafa sallayarak her şeye evet dedin ! İnandın ! Yanlışı savundun….Sonuç? Kocaman bir hiç!!! Kabahat kimin? Kabahat, senin ve benimdir. Kabahat, bu satırları okuyacak olan herkesindir ; emekli ,köylü ,memur, çiftçi ,işveren ,aydın , asker , polis ,yargıç, din adamı ,sivil toplum kuruluşları hepinizindir.. Sen ve ben onları, yüzyıllardan beri bu coğrafyanın en alt katmanlarının karanlıklarında herkesten, her şeyden ve her türlü yaşamak zevkinden yoksun bıraktık. Açlık, hastalık kimsesizlik, garibanlık ,ekonomik bunalımlarla kendi haline bıraktık. Ve cehalet denilen zifiri karanlıklara ruhlarını iterek , her yanından yarasalarla örülü bir zindana hapsedilmesine göz yumduk!.
Bu zavallı insanlardan, sevgi, şefkat ve insanlık namına artık ne bekliyorsunuz? Hangi yüzler gülüyor? Sokakta , işte , ulaşım araçlarında suratlar hep asık.. Esenliksiz günler ! Güvensiz yarınlar ! Meteliksiz cepler ! Mankurtlaşmış beyinler ! Siyasilerin ve ruhanilerin daralttığı dünyada , ruhsuz hayaletler halinde dolaşıyor eserlerin.. Bu ıssızlık ve bu gurbet bu yalnızlık bu ilgisizlik onlarda müthiş bir itaatı ve sadakati getirmiş ‘’Vur de vuralım Öl de ölelim’’ Gömülü Silahlarımızı çıkarıp savaşalım diye diye cesaretlerini dantelli perdelerle gösteren birer kunduza dönüşmüşler.
Artık neye yarar? Hepsi benim içimde. silinmez, kaçınılmaz, yıkanıp temizlenmez izlerini kazıdılar. Benim iç duvarlarımı, bütün bu yabancı nakışlarla, çizgilerle, işaretlerle, renklerle ve hiyerogliflerle doldu. Dış cephem değişmiş neye yarar? Köprüler ,barajlar, yollar , tüneller bu çizgileri silebilir mi? Ben, asıl ben, bu bereketli toprakların nimetlerinden yararlanamayıp hepsi dışarıdan gelen ithal ürünlerin entegre tesislerinde işlenmiş kanserojen ürünleriyle sınaî, kimyevî bir inorganik halini almış olan beni zehirlemişler.
Şimdi ne görüyor ve duyuyorum biliyor musunuz? Medyada, basında , siyasi shovlarıyla bizlere akıl öğreten siyasilerin avaz avaz cırtlak seslerini , müftülerin ve düşmana yol gösteren hainlerin vaazlarını , köylüyü sömüren ağalarının pohpohlarını , her gelen zamla milleti soyan tacirlerin hırsızlığını ,Gıda zehir tacirlerinin katkılı ,ne idüğü belirsiz sahte ürün patronlarınının sahtekarlıklarını ,Kulüp , dernek vakıf kurup devletin malını talan eden kuruluşların reklamlarını , asker kaçağını koruyan zihniyetlerin ihanetlerini ,ahlaksızlıktan , pedofiliden vazgeçemeyen sahte sapık sofuların iğrenç arzularını , sevgilisiyle el ele dolaştı diye suçlayan gericilerin örümcekleşmiş ağlarını.Ülkemize sığınan insanların kalabalığını , soytarı kılıklı şarlatanları ,türedi sözüm ona sanatçıların akillerini ,Her kötü gidişata gerekçe gösterip aklananları, yasakçılaŕı ,...
Dahası var ,teröristlerin, ihanet odaklarının, soyguncuların , hırsızların , rüşvetçilerin ,simsarların yok etmeye çalıştığı cumhuriyet sevdalarını yargısız infaz eden cellatlarını.. nice vatan sevdalılarının savundukları inandıkları liderlerinin arkadan vuranlarını. Fırıldak gibi dönen ,ödün veren , bir lokma ekmeğe tav olan şükürcülerini gördükçe kahroluyorum …
Ulusal Egemenliğin , Ulusal sembollerin Cumhuriyetin yolu kaç defa kesildi? Korku panik ürkü içersinde düşüncelerini açıklamaktan aciz duruma getirilen bu insan kitlesi için hangi gücünüzü kullandınız?Entrikalarla kodeslere tıktığınız paşaların akıbetlerine ne oldu ?,Kozmik odalara dalarak elde ettiğiniz belgeler kimlerin denetiminde? .Ekonomiyi bitirdiniz..Ülkemin tüm kamu iktisadi teşekküllerini acımadan sattınız ..Üretmediniz tükettiniz…Doğayı katlettiniz.. Burada, ben, vatan delisi millet aşığı olarak Atatürk’ün çizdiği yolda onun hitabesine verdiğim cevapla hep sözümde durdum. Ama beni anlamadınız Duymadınız ..Sustunuz. Eleştirdiniz. Şimdi yapayalnızım. Oysa bir yürek vardı değerlendiremediniz .Düşüncelerinizi sabitleştirdiniz.. Söylenilenlere kandınız ve şimdi acı içinde kıvranıyorsunuz.
Ama yine de sizler suçlu değilsiniz’.
Bunun suçlusu, Türk aydını, gene sensin! Bu viran ülke ve yoksul insan kitlesi için ne yaptın? Sağlığı için çorak arazilere gittiniz mi? Kuş uçmaz kervan geçmez dağ köylerinde okumayı bekleyen çocuklara ulaştınız mı? O yollarıyla övündüklerini sarp vadiler arasına kurabildiniz mi? Yıllarca, yüzyıllarca onun kanını emdikten ve onu bir posa halinde katı toprak üstüne attıktan sonra, şimdi de gelip ondan tiksinmek hakkını kendinde buluyorsun.
Anadolu halkının bir ruhu vardı, nüfuz edemedin. Bir kafası vardı; aydınlatamadın. Bir vücudu vardı; besleyemedin. Üstünde yaşadığı bir toprak vardı! İşletemedin. Onu, hayvani duyguların, cehaletin, yoksulluğun ve kıtlığın elinde bıraktın. O, katı toprakla kuru göğün arasında bir yabani ot gibi biti. Şimdi, elinde orak, buraya hasada gelmişsin. Ne ektin ki, ne biçeceksin? Bu ısırganları, bu kuru dikenleri mi? Tabii ayaklarına batacak. İşte, her yanın yarılmış bir halde kanıyor ve sen, acıdan yüzünü buruşturuyorsun. Öfkeden yumruklarını sıkıyorsun. Sana ıstırap veren bu şey, senin kendi eserindir, senin kendi eserindir.
Mahmut AĞAR
Yabandan esinlenilerek yazılmıştır.