Eğer siz, Ramazanın kıymetini bilseydiniz, bütün senenin Ramazan olmasını isterdiniz’ Hadisi Şerif
“Ramazan” sözcüğü, yeryüzünü tozdan temizleyen yağmur manasına gelen (ramadiyyün) kelimesinden alınmıştır. Bu yağmurun yeryüzünü temizlemesi gibi Ramazan ayı da iman edenleri günahlardan arındırıp kalplerini temizlediği için bu adı almıştır. Allah Teâlâ’nın rahmeti ve orucun harareti ile bu ayda günahlar yakılır, kalpler temizlenir. Kısaca Ramazan kelimesi, sözlükte, temizlik, yanmak anlamlarını ihtiva eder.1
Ramazan, bizi yansıtıyor, bizi bize hatırlatıyor, yıl boyunca biriktirdiğimiz birtakım hoş olmayan alışkanlıklardan, görünen veya görünmeyen hastalıklardan arındırıyor; en önemlisi de bizleri Yaradanımıza yaklaştırıyor ve Efendimizin izinden yürütüyor Ramazan
Çağımızda, insanların gönül dünyaları sıkıntı içindedir. Her türlü günahın işlendiği, akla hayale gelmeyen zulümlerin yapıldığı, mazlumların ezildiği, haram ve helal anlayışının yerine kâr putunun hakim olduğu bir zaman diliminde Ramazan Ayına kavuşmak, büyük bir nimet ve bahtiyarlıktır. Çok merhametli ve bağışlaması bol Rabbimiz kullarına acımaktadır. Bu yüzden tevbe kapısını açık bırakmış, onları çeşitli kutsal geceler, günler ve aylar lütfetmiştir. Ramazan ayı da onlardan biridir. Ramazan ayı, stres, bunalım ve daha nice sıkıntılara karşı bir esenlik ve şifa kapısıdır. Bu kapıdan samimiyetle giren, rahmet deryasının berrak suyundan içecek ve gönül dünyasını arındıracaktır.
Ramazan ayında oruç tutan mü’min, Allah’a karşı görevini yerine getirmiş olmanın iç huzurunu ve mutluluğunu yaşar. Oruç tutan mü’min, kalbinde büyük bir genişlik duyar. Düşünce ve duygularında bir arınma hisseder. Bu rahatlık ve sevinç onun bütün bedenine, iç ve dış organlarına yansır. Günümüzde insanlar dünyevileşmenin anaforuna takılmış, hedonist, pragmatist, ateist, materyalist düşüncelerin etkisinde kalmıştır. İktisadî krizlerin altında ezilen insanoğlu, kapitalizmin öncelediği tüketim putunun tuzağına düşmüş ve makine hayatının çarkları arasında sıkışıp kalmıştır. Bu yüzden insanların önemli bir kısmı ruh sağlığını yitirmiştir. Bütün bu gerçekler arasında hayat süren insanların mutsuzluğu doğal hale gelmiştir. İşte böyle bir ortamda Ramazan ayı, imdada yetişmiş, bunalan ve çaresizlikten sıkılan insanlara rahmet kapısın açarak, hanesine buyur etmiştir.
Ve işte bütün güzellikleriyle bir kez daha aramıza teşrif ediyor, bizim bütün eksiklerimize rağmen, gönüllerimize, evlerimize, mahallelerimize ve camilerimize geliyor.
Sohbetlerimize konuk ve konu oluyor. Bizleri sağ selamet Ramazana kavuşturup ‘’Mükafatını ancak ben veririm’’ buyurduğu Ramazan orucunu tutmamızı bizlere nasip eden, Yüce Rabbimize hamd ve senalar olsun.
Evet, Ramazan ayı geldi gelmesine de acaba bizler onu hakkıyla ağırlayabiliyor muyuz? Ferdî yaşamımızda, evlerimizde, mahallelerimizde, camilerimizde Ramazan’a yakışır bir şekilde ağırlayabiliyor muyuz, bu ayı? İşte bu soruya cevabımızın evet olabilmesi için ve Ramazan ayını ruhuna uygun ihya edebilmemiz için, onun özellikleri ve getirdiği mesaj ve dersler üzerinde tefekkür etmemiz kaçınılmaz bir görevdir.
Önce bilmemiz gereken şudur ki, Ramazan orucunun farz oluşunu bizlere bildiren ayet-i kerime ‘’Ey iman edenler!’’ şeklinde gelmiştir. Yani muhatap kitle, iman edenlerdir; oruç gibi müstesna bir ibadeti ancak imanın tadını tatmış olanlar eda ederler. İmanın tadını tatmayı ise, Rasulullah (s.a.v) efendimiz şöyle ifade etmişlerdir: ‘’Şu üç haslet hanginizde bulunursa, imanın tadını tatmış olur.
1-Allah ve Rasulü’nü her şeyden daha çok sevmesi.