Mustafa KAPLAN

Tarih: 11.08.2025 09:51

Gölgedeki Güneş

Facebook Twitter Linked-in

Gölgedeki Güneş

Nur Şehri Ve Hakikat Tepesi
Zamanın sisler içinde kaybolduğu bir çağda, “Nur Şehri” diye anılan bir diyar vardı.
Bu şehirde yaşayan herkes, Hakikat Tepesi’nin zirvesinde parlayan Gölgedeki Güneş’ten söz ederdi.
Derlerdi ki:
“Ona ulaşan, hem kendini hem de bütün âlemi tanır; hem hiçbir şey olur hem de her şey…”

Ama oraya gitmek, dilden dile anlatılan yedi sınavı geçmeyi gerektirirdi: Nefs Vadisi, Şüphe Denizi, Gurur Geçidi, Sabır Çölü, Aşk Ovası, Tevekkül Dağı ve Fena Vadisi.

Yolculuk Başlıyor
Bir gün, şehrin en cesur yetmiş adamı ve kadını, hakikati görmek için yola çıktı.
İlk başta gülüşler vardı, umut yüksekti.

Fakat Nefs Vadisi’nde kimileri malına, kimileri makamına takılıp kaldı.
Şüphe Denizi’ne gelince, nice zihin, kendi gölgelerinden korktu; bir kısmı boğuldu, bir kısmı geri döndü.
Gurur Geçidi’nde “Ben zaten biliyorum” diyenler yollarını şaşırdı.
Sabır Çölünde güneş yakıcıydı; çoğu dayanamadı.
Aşk Ovası’nda, sevdayı yanlış anlayanlar, kendi arzularının peşinde kayboldu.
Tevekkül Dağı’nı tırmanırken, kimileri kendi gücüne güvendi, kimileri de “Nasıl olsa biri yardım eder” diyerek oturup kaldı.

Sonunda, Fena Vadisi’ne yalnızca on kişi girebildi. Burada ne harita vardı, ne yön; yalnızca kendini bırakma emri vardı.
O on kişi, her şeylerinden soyundular: isimlerinden, geçmişlerinden, “ben” dedikleri bütün bağlardan…

Vadinin sonunda gözlerini açtıklarında, karşılarında Gölgedeki Güneş parlıyordu.

Hakikatin Sesi
Fakat tuhaf bir şey oldu: Güneş konuştu ve dedi ki:
“Ben, sizim. Siz de bensiniz. Ben hiçbir yere gitmedim, siz hiç yoldan ayrılmadınız. Ben, sizin hakikatinizde saklıydım.”

O an hepsi anladı: Aradıkları şey, zaten içlerinde parlayan o tek ışık idi.
Ve o ışık, bütün âlemin özüydü.

Şehre döndüklerinde artık başka insanlardı. Kimseye bir şey ispatlamaya çalışmadılar.
Sadece baktıkları her yüzü, her çiçeği, her damla yağmuru aynı Bir’in aynası olarak gördüler.

Gölgedeki Güneş – Mesnevi Beyitleriyle

Mukaddime
Yol, ayakla değil, gönülle yürünür;
Gönül, Hak’ka eğilirse menzil görünür.

1. Nefs Vadisi – Gölgenin Peşinde
Malın zinciri altından da olsa ağırdır,
O zincirle yürüyen, menzile varamaz, yarımdır.

2. Şüphe Denizi – Zihnin Dalgaları
Su berrak, gölge bulanık sanılır;
Kendi korkusuna tutsak olan, karanlıkta kalır.

3. Gurur Geçidi – Ben Dağı
“Ben oldum” diyenin yolu baştan kapanır,
Gerçek bilen, “ben”i yok edip dostta yaşanır.

4. Sabır Çölü – Zamanın Sınavı
Kum ateş gibi, rüzgâr bıçak gibi eser,
Sabır taşını çatlatan, çölde kaybolur, erir, biter.

5. Aşk Ovası – Yanma Makamı
Aşk, güldür; dikeniyle elini kanatır,
Yanmayı bilmeyen, gülün kokusunu tanıyamaz, aldanır.

6. Tevekkül Dağı – Gücün Teslimi
Ne kendi gücüne güven, ne de bekle mucizeyi,
Dağı ancak bırakıp Hakk’a veren çıkar tepeyi.

7. Fena Vadisi – Yokluk Kapısı
Kendini bırak ki kendin olasın,
Yokluk pınarından iç ki varlık bulasın.

Hâtime
Güneş demedi mi: “Ben sizim, siz de ben”;
Bir olanla bir ol, sen de ol “O”ndan iken.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —