Zikir, Fikir, Şükür…
Kulun, Hak katında en kıymetli amellerinden biri, nimetin farkına varmasıdır. Nimetin farkına varmak ise üç kapıdan geçer: Zikir kapısı, fikir kapısı, şükür kapısı.
Bir sofra başına oturduğunda, önce zikret. Dilin “Bismillah” desin, kalbin Rezzâk-ı Kerîm’i ansın. Çünkü nimet, adını O’nun ismiyle açtığın zaman bereketlenir; zikirsiz nimet tez elden heder olur.
Sonra fikir eyle. Elindeki ekmeğin, önündeki meyvenin, ağzındaki suyun nerelerden geçtiğini düşün. Kimi nimeti Hak Teâlâ gökten indirir, kimi nimeti yerden bitirir. Bir tanesi dahi boşuna önüne serilmiş değildir. Bu düşünce seni tefekküre, tefekkür de seni marifete götürür.
Ve nihayet şükür eyle. Şükür, nimetin zincirini koparmamak demektir. Hamd edenin nimeti artar, nankör olanın nimeti elinden alınır. Şükür, dil ile olur; “Elhamdülillah” dersin. Şükür, hâl ile olur; nimeti israf etmezsin. Şükür, kalp ile olur; nimeti vereni unutmazsın.
Ey dost, bil ki mün’imi bilmemek, münkirlerin hâlidir. İnkâr, kalbin pasıdır; zikir, kalbin cilasıdır. Kim zikrederse, kalbi parlar; kim düşünürse, gönlü genişler; kim şükrederse, rızkı bereketlenir.
Unutma ki, zikirsiz yemek, fikirsiz lokma, şükürsüz nimet; bedenini doldurur ama ruhunu aç bırakır. Öyleyse, her lokmanda üç defa kapını çal: Zikir eyle, fikir eyle, şükür eyle.