Tarih: 02.06.2011 10:59

Çok okuyan mı, çok gezen mi?

Facebook Twitter Linked-in

Evet, ben de ilköğretim ve lise döneminde, sayısını şu anda hatırlayamayacağım kadar kompozisyon yazmışımdır sizler gibi. Tamamına yakını, yazılıların parçası olarak çıkmıştı karşımıza. Geçmiş gün, yazdık, puanlarımızı aldık.

İçlerinden sadece biri kaldı aklımda: Lisedeki ilk yılımızdı. Yanlış hatırlamıyorsam, Türkçe dersini veren öğretmenimizin de meslekteki ilk yılıydı. Derslerden birinde, öğretmenimiz tasvir yapmamızı istemişti. Bir yazı yazmamız gerekiyordu, tasvirler içeren. Efendim, sarıldık kaleme kâğıda, başladık bol sıfatlı, uzun cümleler kurmaya.

Tarif etmeye çalıştığım yer: Yeşil otların arasından süzülerek gelen, büyüklerimizin dilinde “dişdöken”; yolunu küçük taşlar arasında kaybetmiş, bulmak için bir oraya bir buraya gidip gelen soğuk suyun kaynağıydı.

Su, çiçek, kaya, çimen; şırıltı, parıltı, kıpırtı derken fark etmemişim, öğretmenimiz yanıma gelmiş, o ana kadar neler yazmışım okumaya koyulmuş. Sıranın yanından uzaklaşırken bir değerlendirme yapmasını istemiştim öğretmenimizden. Merak etmiştim beğenip beğenmediğini. Birkaç arkadaşımızla birlikte benim ismimi de söylemişti  “İyi gidiyorlar şimdilik” diye.

Giden ben değildim oysa, suydu. Takılmıştım suyun peşine, bir taşın üstünden sıyrıldıktan sonra diğeri; taze gün ışığı altında manzaranın seyri; birkaç çiçek, güzel sesli kuş, börtü böcek… 

Bu hissi bir daha yaşadım mı bilmiyorum. Yaşasaydım şayet hatırlardım. İnsan, kaybolduğunu unutur mu hiç? Varsın sokakta olmasın da, kelimelerin arasında kaybolsun, yine de unutulmaz bence. Kayboldum, çünkü o gün, leylâk istedim, leylâklar açtı sayfada; çimenler, ben istediğim için yeşerdi… Kokmasını ben istedim o anda toprağın; öncesinde yağmurun yağması gibi… Islatmadan kâğıdı, ben istediğim için aktı su; ıslatsaydı şayet virgülden sonraki güneş kuruturdu.

Çok keyifliydi gerçekten, çok. Böyle bir fırsat verdiği için öğretmenimize, o gün suyun aldığı yol kadar dahi teşekkür etsem azdır.

Nedense, seçim yapmak zorunda kaldık bir şeyler yazarken bile. Şöyle rahatça yazamadık düşüncelerimizi. Bir cümle yazdık, tekrar sildik. Aksini yazdık, yine sildik. “Ortası olmalı” dedik ama bir tercih yapmak zorundaydık. Çünkü verilen konu, “Çok gezen mi bilir, çok okuyan mı?” türünden oldu. Birçoğumuz, “Her ikisi de olmalı” demeye getirsek de, cesaret edemedik açık açık yazmaya. Zira son paragrafta, ya “gezen bilir” demeliydik ya da “okuyan”.

Öğretmen, öğrencisine “kâğıt üzerinde” de olsa, hem gezme hem okuma şansı verse, anne-babalar evlâtlarına... Gençlerden kaçı “Gezmenin yeterli olacağını” son paragrafa yazar acaba? Ve kaçı “Okumak, bilmek için yeterlidir” diye tamamlar kompozisyonunu?

Bugün, o dersi her hatırladığımda teşekkür ediyorum bu imkânı verdiği için Bülent Hoca’mıza. Okumak ve gezip görmek arasında tercih yapmak zorunda değilmişiz meğer! Siyah ya da beyaz değilmiş renkler. Renkler bizim gibi düşünse, gökkuşağı hayal olurmuş meğer. Meğer gökkuşağı,  güzelliğini renklerden alırmış… Sarı olmadan gökkuşağı olmazmış; gökkuşağı olmaya tek sarı yetmezmiş meğer…

12 Haziran yaklaşıyor…

“Bir rey” değil de, “birey” olmak istiyorsak şayet, bir şeyi tercih etmek, diğerini yok saymak demek değildir, bilmek gerek!

Efendim, birey olma şuuruyla hareket edebilmek ümidiyle; temiz bir sayfa, huzur, mutluluk, refah, birlik ve beraberlik adına yazılacak bir kompozisyon için açılsın inşallah. Ülkemiz için hayırlısı ne ise o olsun.

Son yazımıza kadar şimdilik selametle; sonra “veda” diyeceğiz kısmetse...  

Mehmet TEMİZKAN / Hollanda / Haber 7mtemizkan@windowslive.com

Kaynak : haber7.com




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —