19.11.2024 09:28:00

111

Ebru Öztürk

 

KURULUŞTAN YÜKSELİŞE…

 

Kuruluşumuzla başladığımız bugünlerde ne kadar heyecanla başlamıştık; ne kadar çok soru işaretleri ile yaklaşmıştık... Diğer taraftan da olumlu sonuç olacağımıza inanarak; ‘vuslat’ kelimesini kullanıştık. Çünkü bir şey yapmak istiyorsan; onun doğru olduğundan emin olacak ve önce sen inanacaksın ki; başkalarının da inanmasını, sen desteklemesini beklemeyi hak et!

 

Her canlı dünyaya mücadele etmek için gelir. Çölde de doğabiliriz; kraliyet ailesinde de…. Kültür düzeyi çok iyi olan bir ailenin ferdi de olabiliriz; eğitim düzeyi çok düşük bir ailenin de… Savaşın ortasında olan bir ülkede de doğabiliriz; müreffeh bir ülkede de…. Epilepsi, ms, böbrek yetmezliği gibi bir rahatsızlıkla da dünyaya gelebiliriz; sağlık bir bedenle de… Kısaca hayata nasıl, nerede, hangi şartlarda geleceğini bilmesen de; bazı rotaları sen belirleyebilirsin!

 

Önce hayatın bir mücadele olduğunu bileceksin! Hep yaşadığın olumsuzlukları düşünmek yerine, sahip olduğun olumlu yönlerinle ne yapabileceğini düşüneceksin! Kolun mu koptu? Tek kolla neler yapabilirsin? Kalp krizi mi geçirdin? Stresin az olduğu noktalarda neler yapabilirsin? ‘Eğer o kadar da değil’ diye bir cümle geçiyorsa aklından; sen mücadelelerini ‘sadece bedeninle yapıyorsun; yürek ve beyninle yapmıyorsun’ sonuncuna varırım. 

 

Fiziki yapımız yani bedenimiz; çalıştıkça yorulur ve dinlenmeye ihtiyaç duyar. Bu direnç; bedenin genç, zayıf v. b. gibi durumlarından çok, kendini şartlandırmasıyla ilgilidir. Örneğin işte çok koşturmasa bile; eve gelip; ‘çok yoruldum’ diyerek, uzun oturanları bilir miyiz? Çok yoğun çalışan ama buna rağmen sosyal çalışmalara da katılan kişileri tanıyor muyuz?

 

Bizim sahip olduğumuz yani doğuştan kazanılanlarla yürünürse, zamanla pek bir değer ifade etmediğinizi hissedersiniz ve çok kolay harcarsanız. Örneğin çok zengin bir ailenin çocuğu için, para harcamak çok sıradandır ve bu harcama bir süre sonra onun için çok fazla anlam ifade etmez. Onunla istediği her şeye ulaşacağını sanır! Oysa tırnakları ile kazıyarak kazanan kişiler, ekonomik ve sosyal düzeyde kendisini yükseltince, bunun kolay olmadığını bilerek hareket eder ve ilerleyen süreçte daha başarılı olur. Yalnız bir şart vardır; nasıl o noktaya geldiğini arada bir hatırlamak için aşağıya bakmak! Nereden geldiğini bilip; eski durumunuzdaki kişilere dokunursanız, onlara güç verip; onlardan güç almış yani güdüleme, başka bir deyişle motivasyon elde etmiş olursunuz! Tek olgu: bedenimin yorgunluğu, halsizliği nöbetlerin verdiği ağrılar, moral bozukluğunu gibi fiziki ve psikolojik sorunlara karşı; ‘ben nöbetten daha güçlüyüm’ cümlesiyle beyni ve kalbi duygularla çatıştırmam idi! Beden ile yürek veya beden ile kalp çarpışırsa, beden yenilen olur…. Eğer bedenin karşısına beyin&kalp beraber çıkarlarsa sadece yenmekle kalmaz, çok kişiye öncü de olunur! İşte bana destek veren, birçok engelli derneklerinde, engelli vakıflarında görev alan, iş hayatında farkındalık yaratan başarılı engelliler, sıçrama tahtasından sıçrayıp; kalbi ve beyni sıkıca tutmuş kişilerdir…

 

Bu her konuda geçerlidir. Ekonomik durumu düşük bir ailede okuyup; dünyaya ilimde ışık yakan Aziz Sancar, boyundan aşağısında sağ kol haricinde tutmayan meşhur fizikçi İngiliz Stephen Hawking, 2 kolu olmadan ve kalça çıkıklığı ile balıktan ilham alıp; yüzmede adını duyuran ve harika resimler çize Sümeyya Boyacı, elleri ve ayakları olmadan liseyi bitirip; Halk Eğitim’de el sanatlarını öğrenip; harikalar çıkaran Emre Şahinkaya fark yaratmışlar! Bu kişilerin sizlerin farkı nedir? Bu kişileri hepimiz çok iyi tanımıyoruz; diyelim… Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün babası ölünce ekonomik durumun iyi olmasına karşın; annenin tek kadın başına çocuklarla Selȃnik’de kalamaması ve ağabeyinin yanına gitmesiyle hayata küsüp, hayatı boyunca köyde çalışmalara destek olmayı değil; o zorluktan sıyrılıp; önce ülkemize, sonra dünyaya örnek olan Önderimizi de mi görmüyoruz?

 

Hayatta hep kötü olanlara değil iyi olanlara da bakın! Kötüleri görünce ibret alın; ders alın; iyileri görünce, onu hedefiniz olarak belirleyin! Hedef belirlediğin önder; her zaman senin için bir mum yakmıştır! Mumun kendisini aydınlatmadığını, çevresini aydınlattığını, kendisinin bu uğurda eridiğini de bilir! Ama bildiği bir şey daha vardır ki; o daha önemli… Çevresindeki çok kişinin sığ düşünüp; bedeni ile hesaplaştığını görür ve çevresine kalbi ve beyni ile hareket etmeyi öğretir. Hemen yorulup; pes etmek yerine, mücadele etmeyi öğretir! Koşarken dalağım şişti deriz ve otururuz…. Oysa biraz zorlarsak, biraz sonra ağrı azalır ve her koşuşumuzda, daha geç bu ağrıyı hissederiz ve bir de bakmışız ki; başarılı bir koşucu olmuşuz. İşte buradaki anahtar kelime ‘yoruldum’ yerine, ‘başaracağım’ olacak!

 

Birçoğumuz engelimizi saklıyoruz; birçoğumuz engelimizden dolayı yenilgiyi kabullenip; dışarı çıkmıyoruz! Oysa sen onun üzerine gitsen, sen yeneceksin… İşte bizler sahaya indimizde, değil epilepsi, sara kelimesinin bile anlamının bilinmediği, ‘çok ayıp’, ‘cin çarpması’, ‘bulaşıcı’, ‘çevremdekiler duymasın’ denildiği günlerde, 2003’de yola çıktık. Karşı taraf çok kalabalıktı; biz ise 2 kişiydik. Derneğin tamamı toplama isimlerdi ve sadece 2 kişi mücadele veriyorduk. Cep telefonları yeni, her yerde çekmiyor; çoğu kişide daha ileti hesabı bile yok, sosyal medya dediğimiz Facebook, Twitter, Youtube, Instagram, Blog, Blogger, Linkedln, Pinterest, Medium, Tumblr, Whatsapp gibi hesapların olmadığı, resmi dairelere bilgilerin fakslarla gönderildiği dönemdi… Milattan önce değil; 21 yıl önce… İmkansızlıklardan, imkanlar yaratabildik mi? Eğer cevap ‘evet’ ise şimdi hareket sırası sende!

KURULUŞTAN YÜKSELİŞE GEÇİŞ GÜNÜ

‘Hareket sırası sende’ sözlerini duyanlar önce üye oldu, sonra il temsilci ve daha sonra yönetim kurulu üyesi… Bugün genel kurulda yeni bir ekip çalışmalara başlıyor; daha güçlü; daha cesur, daha iradeli. Görev almak için elini taşın altına koyan bu ekiple, artık seni daha çok kurum tanıyor; daha fazla kişi empati yapıyor; başını kuma gömen epilepsililer teker teker başını çıkarıyor! Yönetimde olmayanlar, yarın bizim yerimize gelmesi için öğreniyor, bilgileniyor. Yönetim kurulunda üye olacak çok kişi olurdu ama aktif üyeler olmazdı! İlk kez dün ‘kimi seçsek’ diye düşünerek üyelerimizi belirledik. 2003’den sonra; işte bugün kuruluştan yükselişe geçildiği gün… Bugün sadece merkez ile kalınmayıp; il temsilcilikleri için adreslerin belirlenip; pazartesi günü teker teker valiliklere gidileceği gün… Bugün kamu yarına dernek için STK il müdürlüğü, valilik, STK genel merkez, İçişleri Bakanlığı gibi yerlerden başarı ile geçip; Hazine ve Sağlık Bakanlığı’mdan sonra Cumhurbaşkanına evrakımızın gideceğinin bilindiği gün… Bugün sadece yönetim kurulu çalışmasından, altında 9 kurul ile oluşan yönetim kurulunun faaliyete başladığı gün… İl temsilcileri ile kalınmayıp; ilçe temsilcilerinin göreve gelmesi için görevlendirildiği gün… Kısaca bugün kuruluştan, yükselişe geçildiği gün…   

 

Yükseliş döneminde çalışmaya, bir mum yapmaya, bir kişinin daha sevinmesi için adım atmaya yarın çok geç! Bugün hazır mısın? Mevlana’nın dediği gibi ‘ne olursan ol, yine gel’. Hazır olan öncülerimizi, yuvamıza bekliyoruz… Bir adım öne çıksınlar!

Sevgiyle kalın…


TÜM YAZARLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.