Tape’lerin tıpır tıpır yağdığı şu günlerde, siyasetin ne kadar çirkin bir savaşa tutuştuğunu görüyorsunuz değil mi? Kılıçlarla yapılan savaşlardan bile bin beter bu günler. “Kahpeliğe dağ dayanmaz” diye bir söz vardır. Belden aşağı savaşların yaşandığı günümüze ne kadar da uyuyor değil mi? Kasetle gelenler, kasetle gidenler… Politika, neredeyse Erotikaya döndü. Öyle bir “Enformasyon Savaşları” yaşanıyor ki!
İnsanlar aptala dönmüş durumda resmen. Bir sağa, bir sola bakan andavallı gibiyiz. Ortası yok. En uçlarda yaşanıyor tüm duygular ve fikirler.Hiç kimse de çıkıp, “Evet, bu adamın hizmetleri oldu bu ilçeye, bu bölgeye ama ben daha iyisini yapacağım ve projelerim de bunlar bunlar” demiyor, diyemiyor.
Bir karalama politikasıdır gidiyor. İyilik, güzellik, dostluk, centilmenlik, saygı, sevgi, hoşgörü lügatlarından çıkmış birçoğunun. Uydurma haberler, çamur atma politikaları, belden aşağı vurmanın doruk noktası. Herkesin yatak odası, mahremiyetinin kapıları sonuna kadar açılmak isteniyor. Özel hayatlarımız, siber saldırılar, telekulaklar, sahte haberler ve montajlarla karşı karşıya kalabiliyor.
Bakara/148’de rahman, “…Haydi hep hayırlara koşun, yarışın!…” diyor. Hz. Peygamber (s.a.v.) de “İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır; malın en hayırlısı, Allah yolunda harcanandır; Allah yolunda harcananın en hayırlısı da insanların en çok ihtiyaç duyduğu şeyleri karşılayandır” buyurarak bizlere onun ümmeti olarak yolundan gitmemiz hususunda en güzel örnekliği ortaya koymuştur.
Hayırlara koşan, yarışan, sevgi, iyilik, adalet dağıtan insanlar olmalıyız oysa. Bu memleket kocaman ve hepimize barış içinde yaşamak için fazlasıyla yeter. “Kale içten yıkılır” derler ya hani. Ne doğru söz değil mi? Fitne, fesat, ihanet timsali insanlar dolaşırken içimizde biz dışarıya karşı nasıl dik durabiliriz?
Bir daha ‘Hocalı Katliamları’ olmasın diye Türkiye büyük olmalı. Türkiye Büyük Millet Meclisi deyip de içine küçük hesapların küçük adamlarını doldurursak zor biraz. Kadınların “Allah’ın emaneti” olduğunun bilinmesi için Türkiye büyük olmalı. Köle gibi kullanılan, sömürülen insanlara eşit haklar verilmesi için Türkiye büyük olmalı. Adaletin dünyanın her yerine ulaşması için Türkiye Büyük olmalı. Ortadoğu’da akan kanın durması, masum çocukların ölmemesi için Türkiye büyük olmalı.
Türkiye büyük olmalı ki ecdadımızın adaletini, dinimizin güzelliklerini yeryüzüne hakim kılabilelim. Kimsenin renginden, dilinden, ırkından, fikirlerinden dolayı ötekileştirilmediği bir dünya kuralım. İyilikte yarışan insanlarla dolduralım bu minik küreyi. Bunun içinde en önce kendi küremizden başlayalım. Omuzlarımızın üzerinde taşıdığımız o şey teneke değil… Yeryüzünün en büyük icadı, en büyük muamması, tüm sırları içinde barındıran bir bilgisayardır. Hadi çalıştıralım onu.
Bir siyasi düşünün, etrafı yalakalarla dolu… Diller, her yanından şıpır şıpır sallanıyor, salyalar ştufffştufff diye efektler çıkararak etrafa saçılıyor. “Sensin” diyor herkes “Sensin” Bir parça kemik ağır çekimle fırlıyor ve sözümona insan müsveddeleri hızla atılıyorlar. Kapanın elinde kalıyor menfaat. Her türlü salvolarla kötüleniyor insanlar. “Falanca şöyle başkanım, filanca böyle” Gözlerinde yeni TL simgesi tiktaktiktak… Siyasi sağına bakıyor, soluna bakıyor, arkasına dönüyor… Allah Allah, her tarafta aynı şeyler. “Yürü başkanım… Sensin. Allah seni başımızdan eksik etmesin” diye haykıran bir güruh. Gelen istiyor, giden istiyor. Menfaat sürüleri ön safları doldurmuş. Sonra bir dost çıkıyor, harbi dost. Bir hatır sormak istiyor… “Senin için, bu memleket için ne yapabilirim? Şimdi fedakârlık, şimdi verme zamanıdır. Yeter ki halkımız basiretsizlerin eline düşmesin” derdinde bu dost. Ön saflar dolu ya, bir türlü ulaşamıyor gerçek dost… Menfaat değil, destek için giden adam. Kalabalığı yarmaya başlıyor, “Ne olursa olsun ona ulaşıp gerçekleri söylemeliyim” diye düşünerek. Hırlamalar yükseliyor, salyalar saçılıyor o ara uzaktan görüyor siyasetçimiz dostunu, “Sen bari yapma be abi” diyor bıkkınlıkla. “Koyun can derdinde kasap et derdinde.”
İşte, insan etrafında her gün neyi görüyorsa ona göre şekilleniyor düşünceleri, yargıları. Etrafımızda iyilik görmek, gerçekleri söyleyen dostlar görmek istiyoruz. Menfaatte değil, iyilikte yarışan insanlar görmek istiyoruz bu memlekette.