Yol-Suz-Luk..!
Yolsuzluk yeni bir olgu değildir. İki bin yıl önce Hint Kralı Kautilya bu konuyu içeren bir kitap yazmıştır.
Yedi yüzyıl önce, Dante rüşvetçileri suçlayarak Ortaçağ’da yolsuz davranışlara duyulan nefreti yansıtmıştır. Shakespeare, bazı oyunlarında yolsuzluğa değinmiştir.
Ülkemizde Ardahan ilinde eskiden bir okul öğretmeni okul kapısındaki üç mismardan (demir çivi) birini çıkarıp kendi evinin kapısını tamir etmek için kullanmış. Okul müfettişi bu olayı tespit etmiş Öğretmen ihraç edilmiş ve bir yıl hapis yatmış. Adamı ‘’bir misvar için bir yıl hapis yatan öğretmen ‘’olarak tarif ederlermiş. Çok ironik değil mi?
Çürüme, toplumsal ve biyolojik açıdan farklı şekillerde tanımlanır. Toplumsal açıdan çürüme değerlerin anlamını yitirmesi demektir. Yolsuzluk konusu ise bu topraklara yabancı değil.
Emeğin önemli ve değerli görüldüğü toplumlarda ‘’Üzümünü ye bağını sorma’’ gibi bir çirkin sözün yer etmesi, Dürüstlüğün, tok gözlülüğün enayilikle değerlendirildiği ‘’Doğru söz söyleyeni dokuz köyden kovarlar’’, Emeksiz para kazanmanın ‘’Bedava sirke baldan tatlıdır’’ gibi minareyi çalanlar atasözü diye kılıflar diktiler.
Yapılan her yolsuzluğu devlet denetlemiyor diye çığırtkanlıklara soyundular haklılar mı bilinmez. Bir düşünelim o hastaneyi başhekim denetlesin başhekimi müfettiş müfettişi başka kurum böylece gider bu zincir
İnsan neden kendini denetlemez ki vicdanlarına ne oldu bu insanlığın. Müslüman olan bir toplum önce hakkaniyetle çalışması gerekmez miydi. Kendi vicdan muhasebesini yapmakla mükellef değil miydi.
Hayatın çivisini çıkardılar.
Kötüler aktif.
İyiler ise pasif.
Sadece yürekleri sızlıyor ve nasıl davranacaklarını bilmez durumdalar.
Bu savaşı nasıl kazanacaklar, nasıl düzeltecekler, ehiller nasıl bir yasa çıkaracaklar bu mücadeleye nerden başlanacak bilmiyorum .
Tek bildiğim iyi ki cehennem var.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.