Zencilerle beyazlar arasındaki savaşı anlatan bir filmde aynen böyle söyleniyordu; “Öfke ağır bir yüktür… Hayat ise sürekli kızgın yaşanmayacak kadar kısadır, buna kesinlikle değmez... Biz düşman değiliz, biz dostuz, düşman olmamalıyız, hırslarımız bizi zorlayabilir ama yürek bağlarımızı asla koparamaz”
American History X adlı filmi izlediğimde, hayatın mutlulukla, sevgiyle, kardeşçe yaşanabilecekken, saçma sapan şeyler yüzünden cehenneme çevrildiğini anladım. Ve yukarıda ki yazdığım cümleler filmde akarken, çok derin ve etkileyici olarak nitelendirdim.
Ama gelin görün ki hemen ertesi günü çok sıkıntılı bir gün geçirdim. Bunun nede yalnızca içimde bir volkan gibi kaynayan öfkeden başka bir şey değildi. Geçmişle yaşıyordum…. Ufak tefek şeyleri büyük bir sorun olarak algılıyordum. Çok bencilce hareket ettiğimi anladım. Benden daha çok sorunlarla mücadele eden insanların varlığını nasıl unuturdum.
Hayatın gerçekten kızgın yaşanmayacak kadar kısa olduğunu bilenlerdenim. Çünkü devirdiğim uzun yıllara baktığımda nasıl da akıp gittiğinden bi haber olduğumu görüyorum. Sorduğum bütün yaşlı insanlar, koskoca bir 80 yılın nasıl gelip geçtiğini bana iki cümleyle tarif ediyorlar;“Göz açıp kapayıncaya kadar…”
Canım o kadar sıkılmıştı ki, şöyle bir hayal ettim… Filmi geri sarıp, yapmam gereken ufacık bir fedakarlıkla hayatımı çok daha neşeli ve anlamlı kılabileceğimi gördüm. Filmleri geri sardırabilirsiniz… Ama hayatı geri sarabilecek ne bir uzaktan kumanda var nede insanoğlunda öyle bir güç.
Bu nedenle “Öfkeyle kalkan, zararla oturur” sözünü klasik bulup, yabana atmayın. Atılan ok, söylenen söz, geçen zaman asla geri gelmez. Bunu hiç unutmayın. Yıllarca uğraşıp, bir bina inşa ediyorsunuz ve bir an öfkeye kapılıp onu yerle yeksan eyliyorsunuz. Elinize ne kalıyor peki, bir dolu molozdan başka?
Sıkkınlığımı dağıtmak için bir yürüyüş yaptım. O esnada zihnimde yüzlerce kelime uçuşmaya başladı. Öfkeme kapılıp, kendimi zayıf hale getirmiştim. Komik ve gülünç olmuştum. Kendime aynada bakıp, ağlamam gerekirdi.
Derken bir gece önce izlediğim film aklıma geldi. “Öfke ağır bir yüktür… Hayat sürekli kızgın yaşanmayacak kadar kısadır…” Aklımda bu cümleler uçuşup durdu. Daha dün filmi izleyip, bu cümlelere hak vermiştim. Ama bugün öfkemin, gururumun ve inadımın esiriydim.
Birden “Allahım” dedim…. “Sana söz veriyorum. Öfkemin esiri olmayacağım. Bu yükü omuzlarımda taşımayacağım. Hiçbir olaya ve insana karşı öfkeyle, gururla, inatla, kibirle yaklaşmayacağım.
İşte bu cümlelerle içimdeki kin, öfke, kıskançlık, kibir, gurur gibi ne kadar kötü hasetler varsa dışarı atmıştım. Çünkü öfkenin beni körelttiğini görmüştüm. O kızgınlık anında beynim hiçbir şekilde verimli çalışmıyordu. Ne izlediğimden, ne duyduğumdan, nede okuduğumdan bir şey anlayabiliyordum.
Geçici bir bitkisel hayata benziyordu öfkenin insana olan etkileri. Öfke anında yaptığın şeyleri aklı selim iken yapman imkansızdı. Bende bundan sonra her olaya ve kişiye aklım yerinde, yani öfkesiz yaklaşacaktım.
“Öfke şeytandandır.” Diyen hadis-i şerife kulak verelim. Şeytana uyduğumuz müddetçe zarar ve ziyandan başka kazancımız olmayacağını hepimiz biliyoruz. Sözlerimi bir Çin atasözü ile noktalamak istiyorum; “Sevinçli anında kimseye vaatte bulunma, öfkeli anında kimseye cevap verme.”
Öfkesiz, kibirsiz, gurursuz bir yaşam diliyorum sizlere…
Hoş ve sevgiyle kalın.